Yanlış Yapma Hakkı


Dün kavurduğum fındıklarla birlikte yemek için meyve yıkıyordum. Dışarıda sakin ve ılık bir hava vardı. Evde yalnızdım ve bugünü kendime ayırmak istemiştim, hiçbir sorumluluğumu düşünmeden, yapılacaklar listemin üstünden geçmeden, sadece beni mutlu edecek şeylerle ilgilendiğim bir gün olsun istemiştim. Ama birden kendimi meyve yıkarken mutfak tezgahının dibinde yere çökmüş ağlarken buldum. Kafamda kaybolup gittiğim düşüncelerle patates çuvalı gibi yere yığılmış bağıra bağıra ağlıyordum. Bir süre konuştum, isyan ettim, kendime haksızlık etmemeye çalışarak hayattan nefret ettim. Kalakaldım öylece biraz. Birçok sebebi vardı böyle hissetmemin ama aynı zamanda hiçbir sebebi yoktu. Üstelik uzun zamandır bu kadar kontrolsüz düşmemiştim. Kontrolsüz. Mutsuz olmak her daim kontrol edilmesi gereken bir şey mi? Bazen düşüp kalkamamak insan olmanın bir parçası değil mi?

Önceden yaptığım gibi kafamda saatlerce kurup saatlerce ağlamadım. Düşündüğüm bir kötü şey beraberinde daha korkunç şeyleri getirmedi. Bir süredir kendimi bu konuda eğitiyordum zaten. Kendi kendime dedim ki şimdi yalnız olmak sana iyi gelmeyecek. Bu yüzden telefona sarıldım. Önce bir dostumu arayıp ona ağladım. Dinleyen biri olunca ağlamak o kadar da kötü hissettirmedi, hatta rahatladım. Sonra babamı aradım. Biraz da babama ağlamak istedim çünkü bu benim çocukken sahip olduğum bir ayrıcalık değildi, hiç olmadı. (Bakın ayrıcalık diyorum çünkü çocukken ben ebeveynlerim için hep güçlü olmak zorundaydım. Bu da başka bir günün konusu veya başka bir terapi seansımın konusu) Ama İyi ki de aradım babamı. İyi ki de ağladım ona. Çünkü beni farkına varamadığım bir şeyle yüzleştirdi:

Ben hep en doğrusunu yapmaya çalışırken boğuluyorum. Her şeyi hep en iyi şekilde, zamanında, en düzgün, gerekirse kendimden ödün vererek; bir karar almadan önce çılgınlar gibi düşünerek, kafamda tartarak ve riski minimize etmeye çalışarak. Bunun üzerimde yarattığı baskıyı nasıl göremedim, bilmiyorum.

Neden kendime yanlış yapabilme, becerememe, eline yüzüne bulaştırma hakkı tanımıyorum? Neden mükemmel olmak zorundayım? Niye kendimi bu kadar hırpalıyorum? Çok basit bir alışveriş yaparken bile her ürünün her özelliğine bakıp manyaklar gibi araştırdıktan sonra alıyorum. Kendime asla pişman olabileceğim bir şey yapma özgürlüğü vermiyorum. Hata yapmaktan nasıl böylesine korkuyorum?

Korkular ve kontrol. Bugünün konusu bu. İşte babam da öylesine söyledi bunu ama benim kafamda şimşekler çaktı o bana “Sen kendine yanlış karar verme hakkı tanımıyorsun ki” dediğinde. Şöyle bir uzaklara daldım, kulağım telefonda, bir kaşım yukarıda, birkaç saniye düşündüm. Gerçekten de öyleydi. Her işimi hayatım o işe bağlıymış gibi yapıyordum. Dolayısıyla bir şeyler yolunda gitmediğinde stresten ne yapacağımı şaşırıyordum. Bunca zaman nasıl farkına varamadım, bilmiyorum.

Ama kalbim hafifledi. Ve şaşırdım. Yıllarca her günümü bugünkü gibi çöküşler yaşayarak ve kimseyle konuşmayarak geçirdim çünkü. Bir anda değişebilecek bir şey değil bu ama dönüşümün içindeyim zaten, biliyorum. Ayrıca dönüştüğüm kişiyi değil olduğum kişiyi seviyorum. Ve bir insan olarak yaşam denen mucizenin içinde yere çöküp ağlamanın da mutluluktan kahkahalar atmak kadar olağan olduğunu bugün daha net görebiliyorum.

Şimdi gidip yıkadığım meyveleri ve dün kavurdugum fındıkları yiyeceğim. Ve kim bilir, belki de büyük bir hata yapacağım.

Comments