ılık esen rüzgarlar ve anılar
Şu an çocukken o çok sıkıldığım öğleden sonralardan birinde gibiyim. Akşam yemeğinden önce, öğle yemeğinden sonra, herkesin köşesine çekilip kendisiyle baş başa kaldığı o kısa zaman dilimi. Ev telaşesine ara verilen uyku şekerlemeleri. Televizyon hep açık olurdu bizim evde, tüm kapılar ve pencereler gibi. Rüzgar eserdi ılık ılık, hiç üşütmeden cereyan yapardı koridorların üstüne. Tüm mahalle anlaşmış gibi, bu saatlerde sokaktan da ses çıkmazdı, nadiren geçen satıcıların bağırışları dışında. Kuşlar bile sessiz öterdi, içlerine dönmüş bir gıdım dinlenmelerine müsaade etmek için.
Annem uyurdu genelde. Ben kitap okurdum ya da bir şeyler yazardım şu anda olduğu gibi. Bir gün, o günlere bu denli sevgi dolu ve gülümseyerek bakacağımı hiç düşünmeden. Bazen meyve yerdim, genelde şeftali. Bazen soğuk bir şeyler içerdim öyle balkondan sokağı izleyerek. Karşı apartmandaki amca ve teyzeyle göz göze gelince utanır kitabıma dönerdim.
Bu öğleden sonraları miskinlik gibi görünse de göze, hepimize enerji depolatan bir yanı vardı, hayata ara vermek gibiydi, biraz nefes almak. Çok küçükken ölürdüm sıkıntıdan. Yetişkinlerin neden bu kadar sık dinlenmesi gerektiğine anlam veremeyerek. Büyüdükçe anladım değerini, uykudan uyanınca güneşi görüp güne devam etmenin güzelliğini.
Biraz dinlenmek iyidir, yarım kalan iş bırakmazsınız ardınızda. Öğlen uykularından sonra, yaz aylarında, serin serin bir karpuz, biraz üzüm yemek iyidir, insana yeniden doğmuş gibi hissettirir. Uyku zaten yeniden doğmanın ilk adımı değil midir?

Hayatın akışını asla kontrol edemediğimiz şu günlerde yapmamız gerekenin ne olduğunu sorgulamak ve harekete geçmek yerine olan biteni kabullenip meyve yiyorum. Çünkü matımın üzerinde sırt üstü uzanmış ve öğlen sessizliğini dinlerken kolumda yürüyen karıncadan hiçbir farkım olmadığını görmek bana böyle yapmam gerektiğini öğütlüyor.
Evden çıkmayı hiç istemiyorum, evde olmakla bir derdim yok ki.
Bazen sevdiğim insanlara daha yakın olabilmeyi diliyorum sadece böylesine olağanüstü durumlarda. Yaşamın kendisi olağanüstü değil midir?
Dua etmek için bir yaratıcıya inanmam gerekmediğini fark ettim bu sabah. Yaratıcının bir parçası olduğumu anlayarak, içimedeki güce sarılarak uyandım. Gördüğüm rüyaları analiz ederken kendimi kucakladım. Benliğimle bu denli huzurlu olabileceğimi düşünemezdim. Düşünmek varılacak yolun bir parçasıydı ve yollar hiç bitmeyecekti. Her olasılık yeni bir olasılığa, her son yeni bir başlangıca dönüşecekti. Doğanın kendisi dönüşümden ibaret değil midir?
Banyo kapısının eşiğinde durdum, içeri giren güneş ışığına döndüm yüzümü. "Hayatı seviyorum" dedim, seslice ded,m bu kez.
Hayatı seviyorum.