onurlu ve sevgi dolu
ışıkları seviyorum. şehrin ışıklarını. çimenlere çıplak ayak basıp yürümeyi, sonrasında çamura bulanan ayaklarımı. kadınları seviyorum ve adamları da. yeni insanları, insanları tanımayı. bana gülümseyen bir çift gözü. benimle ilgili hiçbir fikri olmasa da beni kucaklayan sımsıcak suratları. ellerimi tutup sokak ortasında beni selamlayanları.
köpekleri çok seviyorum, birbirlerini koklayan minik ıslak burunlarını, karınlarını sevdirmek için kaldırıma sırt üstü yayılmalarını.
bizler buyuz, sosyal canlılar. nasıl giyindiğimizden, nasıl gözüktüğümüzden çok daha fazlası. içimiz rengarenk hep.
yoga dersinde olmamız birbirimize selam vermemize engel değil. komodo ejderleri de diğer komodo ejderlerine gülümseyebilir.
matın üstüne gelene kadar yaşadığım kaosu yine salonun parkesine bırakıyorum yavaşça.
son iki günüm dolu doluydu, bir sürü duygu sığdırdım içine çünkü. sanırım hayatın sırrı hissetmek. güzel hissettiğin her yer ve her şey zamanı bükebiliyor.
cadde üzerinde bir kahvecinin hafif yokuşta kalmış bir masasında oturuyoruz. ayağımızın dibinde bir köpek uzanıyor. ve çok rüzgar esiyor, ertesi sabaha beni hasta uyandırabilecek bir rüzgar. alerjiden gözlerim akıyor.
kedilerim koltuk kenarlarını tırmalamaktan asla vazgeçmiyor ve bu şehir beni sakinleştiremiyor, ışıklarına rağmen. krişna da öyle. dakikalarca zihnimi bir mantrayla güzel bir müzik eşliğinde dinlendirip sonrasında nasıl insanlarla kavga edebiliyorum? ben de bilmiyorum.
ama kavgamın tek taraflı olduğu gerçeğiyle yüzleştim. kendisiyle barışan hiç kimse bir başkasına öfkelenemez. şiddetin tam ortasındayız halbuki. bugün yine tüm renkleri yok etmek isteyen gri insanlar 'farklı' olanı kucaklamayı öğrendiğinde, dünya galaksinin en onurlu gezegeni olacak. çünkü sevgi engellenemez, tıpkı gökkuşağının engellenemeyeceği gibi.