day 23
monday: nothing a bit of yoga can't fix
pazartesi her şey için en zor gün. uyanmak, kahvaltı yapmak, toplu taşıma, iş güç, sakin geçen bir hafta sonundan sonra günlük rutine dönmek, yeniden başlayan bir hafta sonsuz döngü. tüm bunların karmaşası içinde boğulup gitmek. metropollerin kalablık metrolarında kaybolmak. hayli zor. yoga yapmak için de öyle. günü bitirip eve kendini atınca insan yatıp yuvarlanmak istiyor sadece. (sanki yoga yaparken yatıp yuvarlanmıyomuşuz gibi!!!!)
daha önce bir daha tok karnına yoga yapmamalıyım demiştim burada kendime. oopss i did it again. ama bu kez geçen seferki kadar rahatsız olmadım.
fark ettim ki; kendini matın üzerine atıp yoga yapmaya başlayana kadar her şey. sonrası çorap söküğünden bile hızlı akıp gidiyor.
adriene kendim hakkımda sevdiğim 3 şeyi sorduğunda yine bi afalladım. ne kadar zor bu 3 şeyi belirlemek. bize kendimizden daha yakın biri yok, doğal olarak bizi kendimizden daha iyi tanıyabilecek hiç kimse yok yeryüzünde. ama çoğu insan sanırım kendisi hakkında sevdiği 3 şeyi cevaplarken afallar, düşünür. çok garip! bir başkası ya da herhangi bir şey mesela dondurma hakkında sevdiğiniz üç şey. çat cevap. star wars hakkında sevdiğiniz 3 şey. cevap. uzay hakkında sevdiğiniz 3 şey. işte burada. en yakın arkadaşınız hakkında sevdiğiniz 3 şey. 1-2-3. hepsi saniyeler içinde aklınıza düşerken söz konusu SİZ olunca zaman duruyor.
işte bugün matın üstünde epey düşündüm. neredeyse tüm 30 dakika boyunca. sonuca varmam çok zor oldu çünkü o kadar çok şey keşfettim ki aslında benim bana hiç de yeterince zaman ayırmadığım sonucuna vardım.
goddess pose, utkata konasana
hep dalga geçtiğim kişisel gelişim zırvaları gibi saçmalamak istemiyorum. gerçekten bu olmak isteyeceğim son nokta. ama durum bu insanlar.
kendimizi tanımıyoruz. kendimizi tanımaya vakit ayırmıyoruz. neden burada olduğumuzu sorgulamıyorum. ne olduğumuzu da sorgulamıyorum. zaten en büyük meşgalemiz var olmak. sadece NASIL var olduğumuza dönüp bakmıyoruz. üstü kapalı klişelerden sıyrılıp, karmaşanın-kaosun ortasından yukarı yükselip kendimizi göremiyoruz. bence bu tüm bu yaşama savaşının içinde tepeden tırnağa en büyük hasarı verir bizlere.
çevresel faktörler birçok şeyi değiştirebilir. nasıl hissetiğinizi, ne yapmak istediğinizi, planlarınızı, duygularınızı, ideallerinizi. aklıma gelmeyen bir sürü kavramı şekillendirebilir. ama hadi fizikselliği bir kenara bırakalım. zihni arındırmadığımız sürece beğenmediğimiz çevreden de kurtulamayız. diyelim ki konumunuzu, etrafınızdaki insanları, işinizi, şehrinizi, evinizi - sizi fiziksel olarak mutsuz eden herhangi bir şeyi hatta belki bedeninizi!- değiştirdiniz. aklınızı kendinizle barıştırmadığınız sürece hiçbir zaman memnun kalıp kendinizi kucaklayamazsınız. hiçbirimiz hiçbir şeyi olduğu gibi kabul etmeyiz, biliyorum. bu yüzden bir şeyleri değiştirmek istiyorsak önce içimizden başlamalıyız.
ister inanın ister inanmayın ben başladım.
burada çok fazla duygusallaşıp mental olarak ne kadar berbat bir halde olduğumdan söz etmeyeceğim. yalnızca, deneyimlediğim gelişmeleri bu şekilde paylaşmak istedim. adriene'in hep söylediği gibi "we're not here to do yoga. we're using the tools of yoga."
namaste.
Comments
Post a Comment